top of page

DÜNYACA ÜNLÜ TASARIMCI COSİMO VİNCİ İSTANBUL'DA


Dünyaca ünlü İtalyan tasarımcı Cosimo Vinci, Julius Ceasar’ın ayak izlerini takiben İstanbul’a geldi. Mücevher İhracatçıları Birliği’nin düzenlediği organizasyonla mücevher tasarımı eğitimi vermek için Temmuz’a kadar İtalya-Türkiye arasında mekik dokuyacak. Avrupai bir çerçevenin etrafından bakan vizyonunu genç tasarımcılarla paylaşacak. Manifestosu bir kristal kadar net: Gelmek, görmek ve yenmek.

Başlamadan önce ismini doğru telaffuz ettiğimden emin olmalıydım. Sorduğumda, sempatik bir şekilde “Vin-ci, tıpkı Leonardo Da Vinci’nin Vinci’si gibi. Bana onun adıyla seslenebilirsiniz.” yanıtını verdi. Ardından sorularımı kendisine yöneltmeye başladım.

D.Ü.: Tasarım anlayışınızı nasıl nitelersiniz? İlham duygunuzu ne açığa çıkarır?

C.V: Tarzım modern olmakla beraber geçmişten esintiler taşıyor. Gelenekle yeniliğin, eski ile yeninin bir sentezi diyebilirim. Ruhum rock ‘n’ roll olsa da tarzım eskiye dönük romantik bir tat bırakıyor. Şuan İstanbul’daysam bunun bir sebebi de bu şehrin doğduğum şehir Taranto ile ortak karakteristik özelliklere sahip olması. Taranto, zamanında “Magna Grecia” Yunan kolonilerinin yaşamış olduğu İtalya’nın güneyinde bir kent. Buralı insanlar, Yunan döneminin en iyi kuyumcuları olmalarıyla bilinir. Yaşadığım şehir, zengin arkeolojik birikimi ve etnik kökeni itibariyle bir kültür mozaiği. Bunlar, bana ilham veren ve tarzımı etkileyen önemli değerler. Misal olarak, Versace’nin tarzı da bahsettiğim yunan tarzıyla iç içe. 10 yıl orada çalıştım. Kendi tarzımla epeyce örtüştürüyorum.

D.Ü.: Hayata geçirmek istediğiniz hayali bir projeniz var mı?

C.V: Her zaman yeni projelerin peşindeyim. Venedik Film Festivali’nin kırmızı halı seremonisi için belli bazı tasarımlar çizmek isterim.

D.Ü.: Aynı zamanda hem bir eğitici hem de üretici olmayı nasıl değerlendirirsiniz?

C.V.: Bir madalyonun iki farklı yüzü gibi. İkisini birbirinden ayıramam. Biri olmadan öbürü de olmazdı. Karşılıklı olarak birbirlerini besliyorlar. Ders vermek ufuk açıcı olabiliyor. Eş zamanlı olarak eğitim vermem ile üretme serüvenim 22 yıl önce başladı. Sabahları kuyum atölyesinde çalışırken öğleden sonraları Vicenza’daki sanat meslek okulunda ders veriyordum.

D.Ü.: “Cosimo Vinci Design” kısaca ne yapıyor?

C.V.: Cosimo Vinci Design, bütün dünyaya tasarım konusunda danışmanlık yapan bir ekip. Marka olarak düşünüldüğünde ağırlıkta mücevhere yönelik ama bijüteri, deri aksesuarlar, çanta ve gözlük alanlarında da çalışmalar yapıyor.

D.Ü.: Kültür ve tasarım arasında güçlü bir bağdan söz edebilir miyiz?

C.V.: Kesinlikle! Bu konuda hocamın her zaman kulaklarını çınlatırım. Hocam der ki “önce içeri aktar sonra dönüştür en sonunda da tekrar oluştur.” Kültür, yaratım ve içselleştirme sürecinde tasarımın tabanını oluşturan en önemli unsur. Arka plandaki yaşanmışlığı, kültürü bilmezsek, şuanı tamı tamına yaşayamaz; geleceği de yaratamayız.

D.Ü: Etro, Versace, Valentino gibi küresel markalarla çalışmanın size ne gibi etkileri oldu?

C.V.: Bu markalar hat safhada prestijli markalar olsalar da ben kendimi hiçbir zaman o derece meşhur hissetmiyorum. Bu markaların beni güvenilir ve güçlü kılmalarının yanında kısıtlayabilecek olabilmelerinin de farkındayım. Ben tutkuları olan meraklı birisiyim. Sahip olduğum donanımı markaya bağlı olarak daha az veya daha çok kullanmıyorum. Özenimi ve samimiyetimi tüm işlerimde görebilirsiniz. Her zaman arkadaş gibi olabileceğim kişilerle çalışmayı tercih ediyorum. Çünkü dünya maskeli bir balo gibi. Bazen samimiyetinizden faydalanmaya çalışan art niyetli kişiler çıkabiliyor.

D.Ü.: İstanbul’a daha önce geldiniz mi? Burada bulunacağınız 7 ay sürenin sonunda İstanbul’un sizi evinizdeymişsiniz gibi hissettireceğini düşünüyor musunuz?

C.V.: Daha önce bir defa turist olarak gelmiştim. Aslında öğrencilerimle de bir keşif turuna çıkmak istiyorum. 7 ay mı!? Ben kendimi şimdiden buralı gibi hissetmeye başladım. Görüldüğü üzere zaten fiziksel olarak çok uzak sayılmam. İtalya kültürü de bir asır boyunca Osmanlı etkisiyle şekillendiğinden kültürel olarak ta bir yakınlık söz konusu. Anlayacağınız bir Türk'e dönüşmeme az kaldı.

D.Ü.: Sektörde yer alabilmek için eğitim şart mıdır sizce?

C.V.: Olabileceğinizin en iyisi olabilmek için eğitim olmazsa olmaz bir faktör.

D.Ü.: Eğitim vazgeçilmez dedik. Peki, okuldaki eğitim haricinde usta-çırak eğitiminin geldiği nokta nedir?

C.V.: Usta çırak eğitimi Avrupa’da normalde yüzyıllar önce olan bir yöntemdi. Şimdi yeniden bu düzene dönülüyor. Avrupa’da her şey çok hızlı gelişti. Türkiye daha geriden geliyor. Yaratım süreçlerinde hala sanatsaldan daha çok zanaatsal bir bakış açısı hakim. Tahminlerime göre İtalya’da da bu yavaş gelişim süreci oluşmaya başladı. Daha butik atölyeler sektörü döndürmeye başladı. Bunun da usta-çırak ilişkisinin yeniden canlanmasıyla doğrudan ilgisi var.

D.Ü.: Türk mücevher sektörü hakkında ne düşünüyorsunuz?

C.V.: Mücevher sektörü açısından Türkiye’de önemli gelişmeler yaşanıyor. Bir değişimin vuku bulduğu açıkça görünüyor. Henüz erken ama bu hızda giderse yakın gelecekte burada yeni bir moda merkezi oluşabileceği ön görüşündeyim. Bu yüzden özel olarak Türkiye üzerine gözlerimi diktim. Bir süredir içinde bulunulan ekonomik kriz döneminin de farkındayım ama sektörü çok fazla etkileyeceğini düşünmüyorum açıkçası. Çünkü etkili fikirler asıl bu tarz kriz ortamlarında ortaya çıkar.

D.Ü.: Çalışmalarını beğendiğiniz Türk tasarımcılar var mı?

C.V.: Aklıma ilk gelenler Roberto Bravo ve Franco Fontana. İsimlerin İtalyan olması tamamen tesadüf, bir ayrıcalık yapmıyorum (gülüyor). Türk mücevherinin en güzel bulduğum örneklerinden bir diğeri de Sevan Bıçakçı. Röportajın en başından beri bahsettiğimiz kültür dokusunun güçlü şekilde hissedildiği son derece sanatsal olan çalışmaları var. Gerek oyma ve boyama yöntemlerindeki yetkinliği gerekse detaylı konsept tasarımlarıyla Osmanlı kültürünü ve Türk olmayı çok iyi temsil ettiğini düşünüyorum.

D.Ü.: Instagram adresinizde Julius Ceasar’ın meşhur sözü “Veni Vidi Vici” göze çarpıyor. Bu söz sizin için ne ifade ediyor?

C.V.: Veni Vidi Vici’yi 'Veni Vidi Vinci' olarak değiştirdim. Markamın sloganı ve bir nevi kişisel mottom. Yaptığımız röportajdan düz bir kişiliğim olmadığını fark etmişsinizdir. Bu işlerde biraz espiri katmanız gerekir. (gülerek ekliyor) Soyadımla ses benzerliği olmasının dışında beni motive eden bir söz 'Geldim, Gördüm, Yendim.'

Ekran Resmi 2022-10-23 20.29.04.png

KUYUMCULUK SEKTÖRÜNDEKİ GELİŞMELER E-POSTA ADRESİNİZE GELSİN

ALTIN DUNYASI HAFTALIK MAILING LİSTESİNE KAYIT OLUN

KUYUMCULUK SEKTÖRÜNDEKİ GELİŞMELER E-POSTA ADRESİNİZE GELSİN

ALTIN DUNYASI HAFTALIK MAILING LİSTESİNE KAYIT OLUN

bottom of page