top of page

Arama Sonuçları

"" için 967 öge bulundu

  • ASSOS KIBRIS’TA İŞ ORTAKLARI İLE BİR ARAYA GELDİ

    Mücevheri modaya dönüştüren marka Assos, iş ortaklarını Kıbrıs Acapulco Resort Convention Spa Otel’de ağırladı. Yarattığı özel konseptler ve ürünlerle sektöründe birçok ilke imza atan Assos, her sene olduğu gibi bu yıl da gerçekleştirdiği büyük organizasyonlar ile kuyumcular buluşmasına ev sahipliği yapmaya devam ediyor. 13-16 Eylül 2015 tarihleri arasında Kıbrıs Acapulco Resort Convention Spa Otel’de gerçekleştirilen, kuyum sektörüne yön veren yurtiçi ve yurtdışı yatırımcıların katıldığı ve büyük ilgi gösterdiği organizasyonda Assos satış noktaları, vitrinlerini tazeleyecek yeni Assos koleksiyonları ile buluştular. Sinan Ergin tarafından verilen ‘Karar Alma ve Liderlik’ semineri ile Assos Genel Müdürü Mustafa Kemal Çeçen’in moderatörlüğüyle başlayıp Altınbaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Vakkas Altınbaş ve Assos Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Altınbaş’ın katılımıyla devam eden ‘Mücevherciler Zirvesi’ paneli gerçekleştirildi. Davetliler organizasyon boyunca sektörün nabzını tutarak, aileleri ve meslektaşları ile birlikte heyecanlı ve ışıltılı anlar yaşadı. Ürün kalitesi, satış sonrası hizmeti ve her yaşam biçimine uygun zengin ürün gamı ile müşteri beklentilerini başarı ile karşılayan Assos, yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirilen organizasyonlar ile mücevher modasına yön vermeye devam edecek. #assos #nusretaltınbaş

  • ÜRETIM GÜCÜMÜZÜ TASARıM ILE DESTEKLEMELIYIZ

    Mert Alyans Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Saraç, sektörün 2015 yılı performansı ve 2016 yılı beklentileri ile ilgili yaptığı değerlendirmede önemli noktaların altını çizdi. Sektörün 2015 yılında %30’a varan oranlarda ciro kaybı yaşadığını belirten Saraç, 2016 yılında tüm sektörün farklı bir anlayışla hareket etmesi gerektiğini belirtti. Alyans kategoisinin en büyük ihracatçısı olan Mert Alyans’ın Yönetim Kurulu Başkanı ve Mücevher İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Saraç sektörün 2015 yılı performansı ve 2016 yılı beklentileri ile ilgili yaptığı değerlendirmede önemli noktaların altını çizdi. Saraç’ın değerlendirmelerini şu başlıklar altında toplamak mümkün; Sektörel daralma %30’u buldu 2015 gerek iç gerekse uluslararası pazarlarda pek iyi geçen bir sene olmadı. İç pazarda seçim ekonomisi ve gergin siyasi ortamın etkisi ile bir daralma gözlenirken, uluslararası pazarlardaki faktörlerin etkisi ile ihraç pazarlarında da olumlu bir performans ne yazık ki gözlenemedi. Rusya’daki ekonomik ve siyasi kriz, Orta Doğu ülkelerindeki siyasi istikrarsızlıklar, Arap Ülkelerine yüksek miktarlı ancak düşük karlı yapılan satışlar, Avrupa pazarındaki ekonomik iyileşmenin beklenenden yavaş olması gibi faktörlere son zamanlarda Çin ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmeler de eklenince global endüstride bir durgunluk gözlendi. Kupon ürünlere yönelmeliyiz Artık dünyada üretim konusunda bir problem yok. Hemen hemen her teknoloji her ülkede var. Hızlı, yüksek miktarlı ve kaliteli ürün üreterek fark yaratmanız mümkün değil. Artık “kupon” olarak tabir edeceğimiz yüksek katma değerli ürünlere yönelmeliyiz. Bu da sektörel anlayışın değişmesi gerektiği anlamına geliyor. Teknoloji transfer ediyoruz İran’da bir takım kısıtlamaların kalkması bizim için olumlu bir gelişme. İran önemli bir pazar. Ancak benim gözlemim şu yönde. Bizler İran’a üründen ziyade makine ekipman satışına odaklanmış durumdayız. Ülkeye inanılmaz bir teknoloji transferi söz konusu. Türkiye büyük bir pazar Biz ağırlıklı olarak ihracat odaklı çalışan bir firmayız. Ancak Türkiye de yadsınacak bir pazar değil. Nüfusun demografik yapısı gereği her yıl oldukça fazla sayıda evlilik gerçekleşen bir ülke. 2016 yılında Alyanshane markamızla iç pazardaki ağırlığımızı arttırmaya devam edeceğiz. Bunun için kendi bölgesinin lideri konumundaki firmalarla iş ortaklıkları gerçekleştiriyoruz. 2016, Türkiye’nin dört bir yanındaki belli performansa sahip kuyumcu ve mücevher mağazalarında Mert Alyans ayrıcalığını nihai tüketicilere ulaştırmanın çalışmalarına hız vereceğimiz bir yıl olacak. #jewelry #hakansaraç #bmarings #weddingring

  • SEKTÖRÜN GELECEĞE OLAN GÜVENİNİ KAYBETTİĞİ YIL

    Hammadden perakendeye kadar tüm pırlanta tedarik hattı, tek bir tedarik zinciri oluşturur. Her zincir, yalnızca en zayıf halkası kadar güçlüdür. Önemli bir sektör lideriyle yakın zaman önce gerçekleştirdiğimiz bir kahvaltı sırasında bir pırlanta derecelendirme skandalını derinlemesine irdeledik. Bu konudaki görüşleri, beynime kazındı. “Pırlantalarımızın seviyesini yükseltemezsek hiç karımız kalmayacak” dedi. Sonra sözlerine şu şekilde devam etti: “Zorunlu, mecburi, devlet kontrolünde derecelendirme standartları? Önergelerin verildiği bir süreçten geçilir; ancak asla fiiliyata dökülmez. Kimsenin çıkarına gelmez…” Bu anekdottan da görüldüğü gibi 2014 yılındaki pırlanta piyasasına, ahlak erozyonu, yasadışı fazlalıklar ve genel güven kırılması damgasını vurmuştur. Muhtemelen bunların tümü, pırlanta değer zincirinin ortasında uzun süreli, birden fazla yıla yayılan reel karlılık olmamasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 2014: Güveninin Kaybolduğu Yıl Yıl, ticari bir bakış açısı ile bakıldığında kolayca tek bir cümleyle özetlenebilir: Sektörün 2014 yılındaki performansı, bir önceki yıldan hiç de farklı değildi. Geçen yıl boyunca pırlanta mücevher perakende pazarının büyüme hızının, az da olsa yavaşlamaya devam ettiğini gördük. Bunun yanı sıra mücevherdeki pırlanta içeriğinin, aşağıya doğru kaydığını ve parlatılmış pırlanta fiyatlarının, istikrarsız kalarak aşağı yönlü seyrettiğini de gördük. Bu arada hammadde fiyatlarında yukarı yönlü bir seyir meydana geldi. Bundan başka 2014 yılında pek bir şey değişmedi. Bir şey dışında: Daha fazla sayıda aktör, işlerine, sektörün geleceğine ve diğer paydaşlara olan güvenlerini yitirdi. Tüm bunların ötesinde pek çok aktör, bazı hammadde tedarikçilerine olan güvenlerini kaybetti. Bir De Beers aracısı, son gelişmelerle ilgili yorumunda şu gözlemde bulundu: “Açıkça görülmektedir ki yıllar boyu gözü kapalı sadakatleri sorgulanmayan ve “ne pahasına olursa olsun” De Beers’ten satın alım yapan bazı Diamond Trading Company yetkili dağıtımcıları, geldikleri noktada imalatta aylar süren eksi ve sıfır marjlar sonucunda mal iadesine başlamışlardır ve bu yaptıklarının, yeni bir sözleşmeye girerken kendilerine daha az tedarik tahsisatı yapılmasıyla sonuçlanıp sonuçlanmayacağına aldırış etmemektedirler.” Bazı oligopolistik hammadde tedarikçilerinin, tedarik hattının ortasındakilerin üzücü durumuna kayıtsız kalmaları ve iş modellerinde yaptıkları ilgili değişiklerin bir noktada karşılık bulması kaçınılmazdı. Görünen o ki bu noktaya ulaşıldı. Devam Eden Olumsuzluk 2014 yılı, zaman içerisinde itibar kazanılan güvene dayalı sektörde bir dönüm noktası olmuştur. Pek çok aktör, geleneksel karşılıklı güvenin, bir illüzyona döndüğünü fark etti. Gerek tedarikçiler ile müşteriler, gerek müşteriler ile bankacılar, gerek bankacılar ile düzenleyici makamlar gerekse sektör ile devlet arasında olsun, geri dönülemez bir şeylerin olduğu muhakkak. Ciddi olarak 2014 yılının sonuna doğru başlayan ticarette yaşanan olumsuz ruh hali, 2015 yılında da azalmadan devam ediyor. De Beers aracısının “AB tatil satışı sezonu, Çin Yeni Yılı, Sevgililer Günü, Hong Kong ticaret fuarı ve sonra Basel dünya fuarından kaynaklanan birikerek gelen hayal kırıklıkları ve bunun üstüne parlatılmış pırlanta fiyatlarında meydana gelen düşüş, zarar vermeye devam ediyor ve imalatçılar arasında bir ümitsizlik havası yaratıyor” şeklindeki sözlerinden de anlaşılacağı üzere bu olumsuz ruh hali daha da karamsar bir hal almıştır. Sektörün Durumunun ‘İyileştirilmesi’ Ticaret istatistikleri, basın bültenleri, konferans sunumları ve yüksek etkileyiciliğe sahip araştırma raporlarındaki iddialara göre pırlanta sektörü pek de iyi bir performans sergilemiyor. Sektörün realitesi ile imajı arasındaki fark, olduğundan iyi gösterilen pırlanta derecelendirme raporuna benzerdir. Bu durum, polisi çağırmak için daha fazla neden varken bir şirketin sorumlu ticaret uygulamalarını onaylamaya veya en iyi uygulama ilkelerinin, yalnızca bir satış sloganından ibaret görülmesine benzer. Bunların hepsi sadece laftan ibaret. Sektör liderlerinin, açıklamadan sentetik pırlanta satışı işine karışan hilekar meslektaşları karşısında harekete geçilmesi konusundaki boş çıkan konuşmaları örnek olarak gösterilebilir. Sektör aktörleri, bu aldatmacayı sürdürmek ve durumu olduğundan daha iyiymiş gibi göstermek için “rol yapıp” hep birlikte büyük bir efor sarf ediyor. Hepimiz, pırlanta rüyasını ayakta tutmak için tam da bunu yapıyoruz. Peki bu neden pırlanta tedarik hattına yönelik bir mesele mi diye soruyorsunuz? Değer zincirindeki dürüstlük erozyona uğradı mı ve birkaç ahlaki değerleri hiçe sayan işletmeci ticaretin şartlarına darbe vurdu mu rekabette bozulmalar başlar. Böyle bir ortamda işadamları, düz bir oyun sahasında rekabet etmezler. Taraflı Araştırma? Görünen o ki pırlanta sektörü ne kadar çok “aşırı araştırmaya” tabi tutulursa o kadar çok “düşük performans” sergiliyor. Bu yaygın sektör çalışmaları, kayda değer “refah” (pırlanta varlığı) durumuna atıfta bulunmakla birlikte bu tedarik hattının üyelerinin pek çoğu için bu refahın yalnızca çok küçük bir kısmı cüzdanlara girmektedir. Tabii ki üretici ve/veya elmas madenleri üzerinde yararlanma hakkına sahip biri değilse. Aslında üreticiler tarafından finanse edilen araştırmalarda, “kaçınılmaz” büyük pırlanta tedarik kıtlığına sayısız vurgu yapılmaktadır. Bu araştırmalara göre kıtlığın sebebi, arz ile talep arasındaki artan açık olup, büyük fiyat artışları ve gelecekteki karlar konusunda içsel ve gizli vaatler içermektedir. “Durun!” diyor araştırma, “Orada bekleyin.” De Beers Grubu CEO’su ve Başkanı Philippe Mellier, JCK’den Rob Bates ile yakın zaman önce yaptığı röportajında bu haberleri tekrarladı: “Gelecek yıllarda tedarikin talepten açıkça daha düşük olacağını biliyoruz. Bu nedenle gelecekten beklentiler oldukça iyi.” Ancak kimin için oldukça iyi olduğunu söylemedi. Nitekim Mellier şu hususu vurgulamıştır: “Müşterimin marjından ben sorumlu değilim. Kendi marjlarından kendileri sorumlular.” Mellier, aynı röportajda pırlanta müşterileri için bir kıyaslama yaparak “iyi bildiğim bir iş var, araba satıcılığı, yüzde 1.5 kazanıyorlar ve hepsinin suratında bir gülümseme var ve bundan memnunlar” demiştir. Bu laflar, tedarik hattında tsunami etkisi yaratmıştır. Müşterileriyle birlikte “Pırlanta rüyasını” ilerletme konusunda büyük bir hırsla uğraşan ana tedarikçi bu mu? Kendi kendisini vaftiz eden sektör lideri aslında müşterilerine “Ben, De Beers için iyi olanı yapıyorum. Siz kendi başınızın çaresine bakın” demiştir. Sadakat, çift yönlü bir caddedir. Mellier, resmen bir devri sonlandırdı. Müşteriler artık De Beers’ten hammadde satın almayı reddetme ve De Beers’ten uzaklaşma konusunda kendilerini özgür hissediyor. Bu durum, tedarikçileri hakkındaki düşüncelerinin kristalize olmasına neden olmuş olabilir. Evet, De Beers, halen hakim pırlanta üreticisi olmasına rağmen rekabet yasası perspektifinden bakıldığında yasal olarak sorumlu olmayabilir. Ancak De Beers’in 2014 Pırlanta İçgörü Raporunda konuşmalarına yer verilen Mellier’e göre firma, “Nasıl ve niçin evrildiğini anlamak için sektörle ilgisi olan herkese yardımcı olacak liderlik rolüne hevesle talip olan” “dünyanın lider elmas firması” olmasının gururunu yaşamaktadır. 2014 sonrasında sektör, ham ve parlatılmış pırlanta fiyatları arasındaki mantıksız farklılığın ve neden ham elmas satın alanların para kaybettiklerini anlamlandırmaya çalışmaktadır. 2014’teki tablo, ciddi endişeler doğurmaktadır. Sektörün, bu yanıltıcı büyüme, yanıltıcı karlar, yanıltıcı finansal istikrar, düşün pırlanta fiyatları, stok değeri zararları ve ahlaki dokunun kaybıyla daha ne kadar ileri gideceğini kimse kestiremiyor. Ekonomistler, güven kaybolduğunda bu kaybın ciddi, ani ve birkaç pazar ve tedarik hattı segmentinde birden aynı anda gerçekleşebileceğini bilir. Bunu telafi etmek yıllar alır, edilebilirse tabii. 2014 Elmas Tedarik Hattı Perakende Büyüme Hızı sallantıda gitmeye devam ediyor. Rakamlara bakalım. Pırlanta mücevher satışındaki yıllık büyük hızı düşüş gösteriyor. Geçen yıl küresel pırlanta mücevher perakende satışı 78.5 Milyar ABD Dolarına ulaştı. Birden fazla yılın esas alındığı tedarik hattı analizimiz, son üç yılda yıllık bazda küresel pırlanta mücevher satışlarının, +%7 oranında yıllık bileşik büyüme hızı (YBBH) kaydettiğini gösteriyor. Bu fantastik. Ancak 2011 yılına daha yakından baktığımızda yıkıcı bir finansal krize sahne olan yıldan sonra %18 büyüme kaydettiğini ve takip eden sonraki yılların tümünde büyümenin tek haneli düşük bir rakam olduğunu görüyoruz. Alrosa tarafından dört yıldan daha uzun bir dönem için gerçekleştirilen benzer bir analiz de aynı %7’lik büyümeye (yıllık bileşik büyüme hızı) ulaşmaktadır. Alrosa, 2013 yılında büyümenin toplam % gerçekleştiği ve 2014 yılında %2’ye kadar (tahmini) düştüğü sonucunu çıkarmaktadır. (Kıyas yapacak olursak bizim 2014 yılı tedarik hattı tahminimiz daha iyi bir tablo ortaya koymaktadır – bizim hesaplamamız %5’lik yıl bazında küresel perakende büyüme şeklindeydi). Bu arada De Beers 2014 yılında %4’lük büyüme belirtmiş olup bu rakam bir önceki %3’ün üstündedir. 2015 yılında büyüme oranının daha da düşerek %3’e gerilemesini ve yaklaşık 81 Milyar ABD Doları değerinde perakende pırlanta satışı gerçekleşmesini bekliyoruz. Herhangi bir standarda göre bunlar çok düşük büyüme oranlarıdır – ve bunun yanı sıra sektör açısından daha büyük bir endişe kaynağı olan bir şeyi de tamamen saklıyorlar (veya bilerek göz ardı ediyorlar). O endişe kaynağı şudur ki perakende mücevherci daha fazla mücevher satmakla birlikte satılan bu mücevherler daha az pırlanta içerdiğinde pırlanta imalatçısı veya tüccarı çok az rahat eder. Perakende büyüme rakamları konusu şimdilik bu kadar yeter. Bu konu hakkında sonra daha fazla konuşacağız. Asıl Önemli Olan Sonuçtur Pırlanta ticareti ve endüstrisindeki aktörler için önemli olan sonuçtur. Bu açıdan bakıldığında gerçek şeffaflığı sağlamak için raporların, gelecek “tedarik açığı” grafiğinden bahsetmesi ve bu tablonun şu zorunlu dipnotu içermesi gerekir: Bu yüksek fiyatlardan asıl yararlanacak olan yalnızca üreticilerin kendileri olacak – başka hiç kimse değil (!). Cümleyi tekrar okumanızı rica ediyorum: Bu yüksek fiyatlardan asıl yararlanacak olan yalnızca üreticilerin kendileri olacak – başka hiç kimse değil (!). Üretici satış mekanizmalarının dönüşüm şekline bakıldığında hali hazırdaki ve gelecekteki muazzam pırlanta “zenginliği”, tedarik hattının ortasında yer alanlar (pırlanta imalatçıları ve tüccarları) veya sonunda yer alanlar (mücevherciler ve perakendeciler) ile kolayca paylaşılacakmış gibi durmuyor. Belki de sektörün ihtiyacı olan sigara paketlerinin üzerindekiler gibi uyarı notlardır: “Yüksek (ham elmas) fiyatlarına dikkat – sağlığınız için iyi değildir. Aslında, işletmenizi öldürebilir.” Yüksek Ham Elmas Fiyatları Yüksek üretici fiyatları, finansman için daha büyük talebe yol açıyor. Sektörün yıl sonundaki banka borcunun küresel çapta 15.5 Milyar ABD Doları (bunun %40’ı Hindistan, %24’ü Belçika, %9’u New York, %8’er de İsrail, Hong Kong ve Dubai’de olup geri kalan yerlere de geri kalan miktar düşmektedir). Ortaya bankaların da yüksek ham elmas fiyatlarından fayda sağladığı gibi bir görüş atılabilir. Öyle değil. Bankalar, yalnızca tedarik hattının ortasında yer alanların marjları yükseldiğinde fayda sağlayacaklardır; zira bankalar tedarikçileri değil orta kısımdakileri finanse eder. Bunun yanı sıra üreticiler tarafından komuta edilen yaygın parlatılmış pırlanta ile ham elmas arasındaki kopukluk devam ederse yüksek ham elmas fiyatları, orta kısımda işletmelerin çökmelerine (iflaslara) yol açacaktır ki bu da kaçınılmaz olarak bankada batık kredilere yol açacaktır. Görünen o ki ham elmas için, ortaya çıkan parlatılmış pırlanta mamulün mücevherciye ulaştığı aşamada genel olarak uygulanması beklenen parlatılmış pırlanta fiyatlarıyla aynı fiyat uygulanmaktadır ve dolayısıyla aynı fiyatla ticareti yapılmaktadır. Bu şu demek oluyor ki ham elmas satın alırken fiyatların yükseleceği umut edilerek satın alınmaktadır. Bu hakim olan psikolojiyi yansıtıyor –pırlanta bayileri, fiyatların daha iyi olacağını umarak mal satın almaktadır. Yakın zaman önce yapılan bir konferansta mega imalatçılardan biri şu şikayette bulundu: “Tedarik hattının ortasındakiler olarak yalnızca geleceğe yönelik ümitlerle yaşayamayacağımızı, yapmamız gerekenin oraya varmak olduğunu hatırlamamız gerek.” Buna “güven faktörü” diyebiliriz; bu faktör çok büyük öneme sahip olmakla birlikte 2014 yılının sonu itibariyle büyük oranda dağılmıştır. Fiyatlar, hayal kırıklığı yaratacak bir yönde ilerlerse ve hatta düşerse bu durum, yalnızca ruh halinin kötüleşmesiyle sınırlı kalmaz ve stok değerlerinde gerçek bir darbeye neden olur. Belirsiz Üretim Rakamları Araştırmanın ham elmas tedarikiyle ilgili görüş birliğiyle tutarlı olarak hali hazırda pırlanta mücevher satışlarının büyüme oranında meydana gelen azalma, ham elmas üretimi oranındaki daha büyük bir azalmayla kısmen dengelenmiştir. Bununla birlikte söylendiğine göre daha önce de zikrettiğimiz gibi açıkça görünen odur ki daha fazla şeffaflık ve araştırma ortaya çıktıkça kafa karışıklığı daha da büyümüştür – ya da şöyle de denilebilir ki raporlama kuruluşunun gündemi daha aşikar bir hal almıştır. 2014 yılına ait Kimberly Süreci (KS) rakamları, henüz açıklanmadığı için örneğin 2013 yılına ait son resmi Kimberly Sürecinde (devlet raporu) yer alan üretim rakamlarına bakalım. Kimberly Süreci raporunda madencilik ülkelerinin ilgili yılda 14.1 Milyar ABD Doları değerinde 130 milyon karat ham elmas üretimi gerçekleştirdiği belirtilmektedir. McKinsey, ham elmas üretiminin “136 milyon karattan fazla” olduğunu ifade etmektedir. Bain & Co. firması ise 130 milyon rakamını telaffuz etmektedir. Ancak çok fazla haber olan (ve güzel bir baskıya sahip olan) 2014 yılına ait De Beers Elmas İçgörü Raporu coşkuyla dünyada18 Milyar ABD Doları değerinde 146 milyon karat üretim gerçekleştirildiğini belirtmektedir. Açıkçası De Beers yanılmış olmalı; aksi takdirde Kimberly Sürecini baypas eden bilinmeyen kaynaklardan gelen “kayıt dışı (kaçak) üretim”, 16 milyon karat civarında olurdu ve dünyadaki resmi üretimin %12’sinden fazlasına karşılık gelen bu miktarın kaynağı (yasallığı) hakkında şüphe oluşurdu. Parasal açıdan bakacak olursak, bu “hiçbir yerden gelen pırlantalar” 2 ila 4 Milyar ABD Doları civarında bir rakamı temsil ederdi. Sivil toplum kuruluşları bayram ederdi. Tacy’nin 2014 ön ham elmas üretim rakamlarında 16.52 Milyar ABD Doları değerinde 132.3 milyon karatlık tahminde bulunulmaktadır (bu karat başına ortalama 124.84 $ yapar). Bu, bizim 2013 rakamlarımızın çok az üstünde bir rakamdır. Bazı üreticiler de (özellikle Alrosa) geçen yıl stoktan sattıkları için piyasalara ham elmas tedariki 16.7 Milyar ABD Dolarının biraz üstünde gerçekleşti. Sonuçta ortaya çıkan ve parlatılmış pırlanta toptan satış fiyatları (petsp) şeklinde ölçülen parlatılmış pırlanta satışları, 21.8 Milyar ABD Dolarına ulaşmış olup görünürde toplam 5 Milyar ABD Doları kat değer sağlamıştır. Bu, 2014’ün, “tedarik hattının ortasındaki” aktörler için “kar ve zararın başa baş olduğu bir durumdan azıcık daha iyi” şeklinde özetlenebilecek bir yıl olduğunu gösteriyor. Araştırmamız, imalat ve pazarlamaya ayrılan faaliyet giderlerinin yaklaşık olarak 3.8 Milyar ABD Doları tuttuğunu gösteriyor. Buna ek olarak yaklaşık 1.1 Milyar ABD Doları finansman maliyeti bulunmaktadır. Bir de bazı “tahsil edilemeyen borçları” eklediğimizde “pek bir şey” kalmıyor – tabi varsa. Bu hesaplamada daha fiyat ve kur dalgalanmaları da hesaba katılmamıştır. Tedarik hattının ortasındakilerin sahip olduğu stoklar (tedarik hattı tablosundaki “Fazlalık” satırına bakınız), 0.5 Milyar ABD Doları artarak 2014 Aralık ayı sonu itibariyle afallatıcı bir rakam olan 1.5 Milyar ABD Dolarına çıkmıştır. [Bu büyüme, kısmen GIA’nın uzun dinlenme dönemlerine atfedilmektedir. Bu durumda bazı potansiyel kazançlar ileri kaymaktadır.] Perakende Satışlarında Azalan Pırlanta İçeriği Bir analiz perspektifinden bakıldığında özellikle pazarın değişken zamanlarında tek bir yıl için analizde bulunulurken tedarik hattının her seviyesinde stoklardan çekim ve stoklara ekleme yapıldığı için dikkatli olunmalıdır. Perakende pırlanta mücevher satışlarındaki parlatılmış pırlanta toplamda 23.01 ABD Doları değerindedir. Bu rakam, toplam perakende değerinin %29.3’üne karşılık gelir. Bu rakamın aşağı yönlü trendi bir endişe kaynağı olmalıdır. Son beş yılda satılan mücevher takılardaki elmas içeriği perakende fiyatın %28.5-33.5’i civarında seyretmiştir. (Bu kısmen altın fiyatından kaynaklanmıştır. Perakendeciler fiyata dayalı satış yaparlar: Altın fiyatı çıktığında perakendeciler mücevher takının elmas içeriğini azaltırlar. Elmas içerikleri, farklı coğrafyalardaki perakende yapısı ile genel giderlere bağlı olarak dünya çapında büyük farklılıklar gösterir.) 2010 “sonbaharından” sonra birkaç yıllık bir dilim ele alındığında küresel perakende pırlanta satışları, geçen yıl %30 büyüyerek 60.17 Milyar ABD Dolarından 78.5 Milyar ABD Dolarına çıkmıştır. Beş yıllık dönemdeki (2010-2014) perakende satışlardaki pırlanta içeriğine bakıldığında yıllık rakamın %25 civarında arttığı görülür. Beş yıllık ortalama 21.8 Milyar ABD Dolarıdır. Ancak perakende mücevher parçalarındaki pırlanta içeriğinin beş yıllık büyüme çizgisi, perakende pırlanta satışlarındaki %30’luk büyümenin gerisinden gelmektedir. Bir başka ifadeyle nihai mücevher ürünlerinde daha az pırlanta doları bulunur. 2011 yılında %33.3 ile zirveyi gördükten sonra 2015 yılında 29.3’e gerilemiştir. Buna göre ortalama olarak, 1,000 ABD Dolarlık her pırlanta mücevher parçasındaki pırlanta içeriği (parlatılmış pırlanta toptan satış fiyatları), 293 ABD Dolarından daha fazla değildir. Araştırmamız, bu rakamın 2015 yılında daha da düşerek %28.7’ye gerileyeceğini gösteriyor. Buna göre perakende pırlanta mücevher satışları artarken bu satışlardaki genel pırlanta içeriği azalmaktadır. Bu yeni realite, henüz tüm üreticiler tarafından içselleştirilmemiştir. Geçmişte parlatılmış pırlanta toptan satış fiyatlarındaki yüzdelik artış, perakende pırlanta mücevher satışlarındaki artış yüzdesi kadar veya bu artış yüzdesine yakın miktarda artardı. Perakendecilerin genel giderleri, cirolarından daha yüksek oranlara çıktıkça perakendecilerin ürün geliştirme ve satın alma yöntemleri, daha yüksek brüt marj, daha düşük ürün maliyeti ve dolayısıyla daha düşük parlatılmış pırlanta fiyatları arayışı sonucunda değişti. Perakende talepte meydana gelen %5 oranındaki bir artış artık parlatılmış pırlantada benzer şekilde %5’lik bir artışa neden olmuyor. Daha da azalıyor ve bazı coğrafyalarda ve/veya senaryolarda parlatılmış pırlanta toptan satış talebi, perakende satışlar yükselirken yatay ve eksi bir seyir gösterebiliyor. (Örneğin ABD’de pırlanta içeriğinin yalnızca %1.2 büyümesini öngörüyoruz.) Açıkçası sektörün odaklandığı husus, yalnızca mücevher satışlarını arttırmak olmamalı bunun yanı sıra parlatılmış pırlanta toptan satışlarında eşit veya daha iyi bir büyümeye de odaklanılmalıdır. Geri Kazanım ve Sentezin Değer Katma üzerindeki Etkisi Tedarik perspektifinden bakıldığında “genel pırlanta” içeriği, belirgin olarak farklı ürünleri içerir: (1) madenden yeni çıkarılmış elmaslardan gelen veya stoklardan çekilen doğal elmaslar; (2) geri kazanılmış pırlantalar (veya De Beers’in dediği gibi “tüketici pırlantası tekrar satışı”) ve (3) (çoğu kez ifşa edilmeyen) sentetikler. Yukarıda belirtilen 23.01 Milyar ABD Doları rakamı, 1 Milyar ABD Dolarından biraz daha fazla geri kazanılmış ve sentetik mal içerir ki bu muhafazakar bir tahmindir. Kar bakımından (yani katma değerdeki görece pay) elmalarla elmaları kıyaslamıyor; çünkü geri kazanım ve sentetiklerden elde edilen marj, “taze” (doğal olarak) madenden çıkan elmasların işlenmesi ve satışından kazanılan marjdan daha yüksektir. Bu, pırlanta üreticilerinin kolaylıkla gözden kaçırdıkları bir durumdur. Daha gelişmiş sentetik tespit cihazları dağıtmakla meşguller; ancak pırlanta imalatçıları ve perakendeciler, kar marjlarıyla yaşar veya kar marjlarıyla ölür. İnsan yapımı elmasların kar marjı, doğal yollarla madenlerden çıkarılan elmaslardan önemli oranda daha iyiyse (ki iyidir) daha fazla sayıdaki mücevherci sentetik işine geçiş yapacaktır. Bir perakendeci –hemen hemen tanımı gereği– mağazasında her zaman en karlı ürünleri satmak isteyecektir. Ana değerli taş kalitesinde sentetik ürün üreten Jatin Mehta’nın aile şirketi olan Singapur ve Malezya’daki IIa Technologies firması, doğal elmaslar aleyhine zorla bir dava inşa etmeye çalışan Forrest & Sullivan tarafından hazırlanan araştırma raporlarına sponsorluk yaparak mücevher piyasasını bombardımana tutmaktadır. “Sentetik çarın” açık bildiği şey perakendecilerin ve pırlanta imalatçılarının “ideolojileri” tarafından değil de daha çok bilançolarında yazan kar hanesi tarafından yönlendirildiğidir. Sentetik ürünlerin, stok değerleri ve özvarlıkları üzerinde yapabileceklerine yönelik korkularından dolayı bugün sektör halen sentetik ürünlere karşı olan mücadelesinde tamamen güç birliği yapıyor görünmektedir. Varsayımsal olarak hiç stok olmasaydı elmas sektöründeki aktörler ve mücevher perakendecileri, kendilerine en iyi kar olasılığını sunan ürünlere yönelirdi. Elmas sektörünün en yüksek derecedeki seçilmiş temsilcilerinin yani sektör liderlerinin bazılarının da değerli taş kalitesinde sentetik işinde oldukları dikkatten kaçmamalıdır. Bizim analizimize göre IIa Technologies firması, bugün piyasadaki sentetik değerli taşların %80’ini yönetmektedir. Bu elmaslar, oldukça küçük boyutlu ve kaliteli bir ürün gamını domine ettikleri için belirli parlatılmış pırlanta fiyatları üzerindeki etkileri şüphesizdir. IIa Technologies firmasının iş modeli, bir takım kilit müşteri ile alım satım gerçekleştirme esasına dayanmaktadır. Bu durum, özellikle ilgili taraf işlemleri söz konusu olduğunda gerçekleştirilen üretimin miktarı ile ilgili önemli bir karmaşıklık söz konusudur. Bu şirketin baş yöneticisi Vishal Mehta, resmi olarak yıllık üretim miktarının 300,000 karat parlatılmış pırlanta olduğunu beyan etmiştir. Pazarlama firmasının internet sitesinde arz yer alan birkaç bin taşa bir göz atıldığında pek çok elmasın, karat başına 10,000 USD veya daha fazla bir fiyata sahip olduğu görülmektedir. (Ayrıca madenlerden çıkarılan doğal mallara kıyasla %30-40 daha ucuza satıldıkları iddia ediliyor.) Üretilen malların büyük çoğunluğu küçük boyutlu mallar olduğu için üretim için karat başına 1,300 ABD Doları ortalama piyasa fiyatı (parlatılmış pırlanta toptan satış fiyatı) olduğunu ki böyle bir durumda yalnızca bu şirkete 400 Milyon ABD Doları düşmekte olduğunu varsayıyoruz. Üreticilerin kapasitesi hakkındaki bilgilerimiz bize üretim miktarının daha büyük olabileceğini söylüyor. Yarım düzine diğer CVD ve HPHT değerli taş kalitesinde sentetik ürün üreticisi için de ilave 100 Milyon ABD Dolarlık bir miktarı göz önünde bulundurursak tedarik hattı bakımından piyasaya gerçekleştirilen sentetik ürün tedarikinin ≥ 50 Milyar Dolar olup bu rakam geçen yıldan bugüne değişmemiştir. Ancak muhtemelen bu rakam daha yüksektir. Bunun yanı sıra üretilen ürünlerin önemli bir miktarı, sentetik olduğu açıklanmadan normal doğal piyasa fiyatları üzerinden ve sıklıkla mücevher takı üzerine işlenmiş olarak satılmakta olup pek çok satışta sentetik ürünlerde görülen indirim görülmemektedir. En güncel Bain & Co. pırlanta çalışmasında şu sonuca varılmıştır: “Tüketicilerin, duygusal satın alımlar yaparken sentetik elmasları, doğal elmasların yerini tutabilecek ürünler olarak kabul ettikleri konusunda bir belirti yoktur. Kübik zirkon, mozanit ve Swarovski kristallerinin yarattığı niş pazarlara benzer olarak sentetik, değerli taş kalitesinde pırlantalar için de bir niş pazar söz konusu olabilir.” Çalışmada ayrıca şu tespitte bulunulmuştur: “Geçen birkaç sene içerisinde sentetik ürünlerle ilgili en önemli mesele, bu ürünlerin sentetik olduğu gizlenerek [doğal] pırlanta tedarik zincirine sokulması olmuştur.” Sentetik ürünleri, elmas tedarik zincirine eklememize gerekçe sunan şey bu “gizleme” unsurudur. Bu elmaslar, Swarovski, CZ veya mozanit gibi pazarlandığı zaman bunların tedarik hattına dahil edilmesi gereksiz olacaktır. Geri Kazanılan Elmaslar, Elmasın %33’ü Olacak Kesin rakamlardan bahsedilecek olmakla birlikte McKinsey, sektörün görüş birliğini gösteren bir gözlem sunmaktadır. Doğal “ham karat üretimi, önümüzdeki 10 yıl boyunca yaklaşık olarak aynı seviyede kalacak ve bunu takiben 2025 yılına kadar süren bir düşüşe geçecektir” denmektedir. Bunu daha basit bir dille anlatmak gerekirse pırlanta pazarı büyümeyecek. Bize daha önceleri söylendiği gibi daha fazla elmas olmazsa doğal elmas işindeki büyüme yalnızca daha yüksek ham elmas fiyatları sayesinde mümkün olabilir ki böyle bir durumda bu işten elde edilen karlar, tedarik zincirinin ortasında ve sonunda bulunan aktörlere gitmeyebilir. Bugün pırlanta imalatçıları bile anlamlı (doğal) promosyon programları gerçekleştirmelerine yetmeyecek kar marjlarıyla iş yapmaktadır. Araştırmamızdaki beklentimiz, tedariklerdeki “noksanlığın” sentetiklerle karşılanabileceği yönündedir. Biz, McKinsey’e oranla sentetiklerin ekonomik bir ikame ürünü olabileceği konusundaki inancımızdan daha az eminiz. Aksine, bana daha karmaşık gelen şey hem McKinsey hem De Beers’in, tüketiciden geri kazanılan ürünlerin, tedarikteki noksanlığın cevabı olabileceğini düşünüyorlar. En son McKinsey pırlanta çalışmasında pırlanta tedarikinin, 2025 yılı itibariyle (yani on yıl içerisinde) 145 milyon karata ulaşacağı ve bunun 95 milyondan biraz daha fazla bir kısmının yeni madenden çıkarılan ham elmaslardan ve yaklaşık olarak 50 milyon karatlık kısmının ise geri kazanımdan yani ellerindeki taşları piyasaya geri satan tüketicilerden ve yatırımcılardan geleceği yönünde bir tahmin yer almaktadır. McKinsey’e göre “En agresif tahminlerde bile geri kazanım, 2025 yılı itibariyle muhtemelen tedarikin yalnızca yaklaşık olarak 1/3’üne karşılık gelecektir. “Yalnızca” kelimesine dikkat edin – uygun bir bağlamda okunduğunda McKinsey’in beklentileri daha büyükmüş ve bu üçte birlik pay, bir tür “en kötü” senaryo gibi duruyor. Daha iyi durumlarda daha iyi olabilir. Ayrıca McKinsey, geri kazanımı, yeni madenlerin açılmasına yönelik caydırıcı bir faktör olarak görmektedir. McKinsey “Tedarikçiler, Doğu’dan gelen artan taleple baş edebilmek için mücadele etmektedir. Bazı ilave kapasiteler hizmete alınmış olmakla birlikte geri kazanımda gerçekleştirilecek olan artışlar sayesinde potansiyel tedarik büyümesinin bir kısmı karşılanabilir.” Bazıları, sentetik ürünlerin, korkutucu tedarik noksanlığı açığının cevabı olabileceğini iddia ederken McKinsey’nin, geri kazanılmış pırlantaların bu rolü üstlenebileceğine inanması oldukça şaşırtıcıdır. Her iki senaryoda da ikameler olduğu müddetçe yeni madencilik projelerine daha az para yatırılacaktır. Bu kısır bir döngüdür. 2014: Üreticilerin Doğrudan Tüketiciye Satış İşine Girmesi Diğer üreticiler, bunu bir iş modeli olarak benimsememiş olmasına rağmen De Beers, 2014 yılında doğrudan tüketiciye satış faaliyetlerinde artan şekilde faal olacağını ve bunu bir gelir kaynağı olarak gördüğünü göstermiştir. De Beers İcracı Başkan Yardımcısı Paul Rowley, yakın zaman önce bir elmas konferansında firmanın “tespit teknolojisi, Forevermark ile tüketici talebi, En İyi Uygulama Prensipleri programı, Forevermark ile pırlanta derecelendirme fırsatları ve [en son olarak eklediği] Amerika Birleşik Devletleri’nde tüketici pırlantası tekrar satışına yönelik önemli yatırımlarına” vurgu yaptı. Cevapsız kalan soru şudur: De Beers, bir değerli taş kalitesinde sentetik tedarikçisi de olacak mıdır? De Beers, değerli taş kalitesinde sentetik pazarına girme niyeti olduğunu bugüne kadar hep reddetti. Pek çok gözlemci, bu yalanlamalara pek inanmamaktadır. De Beers, ek kar akışları sağlamak için en olmadık yollarda yürüyor. Muazzam bir kar potansiyelinden uzaklaşmak, mevcut karın azami düzeye çekilmesi hedefleriyle uyuşmaz. Bu tür kararları, doğal pazarları korumak için gerçekten gerekli olduğunu gösterecek bir şekilde sunmak zor değildir. Bunun, yalnızca bir zaman meselesi olduğuna gerçekten inanıyoruz. Firma, en iyi teknolojiye sahip ve çok büyük yatırımlar yaptı. Bu niş piyasayı göz ardı etmek De Beers firmasının “karakterine terstir”. Ana sorun, “bunun Botsvana’ya nasıl anlatılacağıdır…” Ancak yeri gelmişken Botsvana da muhtemelen hazırlıklıdır. Botsvana Politika Geliştirme Kurumu’nda görevli Profesör Roman Grynberg ve Diana Philimon tarafından hazırlanan politika strateji belgesinde, şu hususlar irdelenmektedir: “De Beers ya sentetik değerli taş piyasasının dışında kalarak pırlantaya olan fazla talebin, diğer üreticiler tarafından doldurulmasına izin verecektir ya da sentetik değerli taş sektörüne girerek küresel elmas madeni varlıklarının değerini potansiyel olarak azaltma riskini taşıyacaktır. De Beers’in büyük bir sentetik değerli taş tedarikçisine dönüşmekten başka bir çaresinin olmadığı konusunda çok az şüphe vardır. Geçmişte De Beers’in sentetik alanındaki teknolojik üstünlüğü, firmanın bu alanda bir pazar kontrol unsuru olmasını sağlamıştır; ancak CVD ve tavlama teknolojilerinin pek çok firma ve ülkeye girmesiyle birlikte sentetik değerli taş pazarındaki egemenliklerini çok uzun süre devam ettiremeyebilirler.” Madencilik Karlarının Korunması Gerekir mi? Madencilik, her zaman tedarik hattının en karlı olan kısmı olagelmiştir. Tacy Tedarik Hattında madencilik üretiminin doğrudan maliyetinin, üretilen değerin %40-45’i oranında olduğu ifade edilmektedir. Bazı madenler, aşırı derecede karlıdır. Örneğin Botsvana’da bulunan Jwaneng madeninde bir seferde bir dolarlık elmas geliri elde etmek için 8 sent harcanmaktadır. Belki de zamanla yükselmiştir; ancak De Beers’e göre 2020 yılına kadar Jwaneng madeninde bir dolarlık gelir için yalnızca 12 sentlik maliyet çıkacaktır. Bu hesaplamalar nasıl yapılmaktadır? Şeffaf madencilik firmaları geleneksel olarak “Elmas Hesabı” olarak adlandırılan ve elmas satışlarından elde edilen brüt marjları gösteren bir hesap yayınlamaktadır. Hesap, gelir tarafında satışlardan elde edilen gelirleri içerir ve bu gelirlerden satın alım, amortisman ve tükenme payı, üretim maliyetleri, stoklardaki azalmalar (artışlar), pazarlama masrafları, tasnif ve satış maliyetleri, tetkik/arama ve araştırma ile yeni iş geliştirme maliyetleri düşülür. Ondan sonra madenlerin başka gelirleri (yatırım, kazanılan faiz, vs.) ile vergilendirme ve lisans ücreti borçları, vs. gibi masrafları da olabilir. Peki farklı ve rekabet halindeki elmas madenlerinin sahip olduğu maden yataklarının karlılığı nasıl kıyaslanabilir? Bunun yapmanın bir yolu, üretim maliyetlerinin uygun şekilde izole edilmesidir. De Beer yönetimi, yıllardır madenlerinin elmas sektöründe en düşük maliyete sahip üretim yerleri olmasını sağlamıştır. Bu, geleneksel kartelci kontrol yapısının bir parçasıdır. Elmas madenleri arasında bir “fiyat savaşı” olursa (günümüzde OPEC’te gördüğümüz petrol konusunda yaşanana benzer bir savaş) veya talepte fiyatların düşmesine neden olan ciddi bir talep şoku olması halinde diğerler belki de kapatmak zorunda kalacakken De Beer madenleri halen karlı olarak çalışmaya devam edecektir. Bu yılın elmas tedarik hattı hikayesinde olduğu gibi tedarik zincirinin ortasındakilerin karlarının artması konusundaki bu tür endişelerin söz konusu olduğu bir durumda bu incelemeyi madencilik karları konusunda bir sözle sonlandırmak uygun olacaktır. De Beers, seçkin izleyicilerine, madenden çıkarılan elmaslar için yapılan doğrudan nakit maliyet harcamalarının ayrıntılarının yer aldığı bir slaytı gururla gösteriyor. Diğer madenlerinkini de gösteriyor; ancak ticaretle ilgili özel bilgilere yönelik bir takım sorunlar doğurması muhtemel olduğu için yasal nedenlerden dolayı bu diğer madenlerin ismini vermiyor. 2020 yılına yönelik öngörülerin olduğu aşağıdaki grafiğe bir göz atalım. Bu, fiilen tüm büyük madenlerinde bir dolar üretmenin, De Beers’e yalnızca 22 sente mal olduğunu gösteriyor. Uzun yıllardır – ki ilgili rakamlar, birkaç on yıldır tarafımızca takip edilmektedir – her zaman bir dolar kazanmanın maliyeti 20-25 sent civarında olmuştur. Bir keresinde (National Geographic’te çalışan) Washington’dan bir meslektaşım 10 Dolarlık bir banknotu basmanın ABD Devletine olan maliyetinin, aynı değeri Jwaneng’te elde etmekten daha pahalıya geldiğini söylemişti. Bunu söylemişken Botsvana devletiyle yapılan mevcut düzenlemelere göre devlet, o ya da bu şekilde Debswana’nın madencilik karının %80.2’sini almaktadır. Ki bizi endişelendirmesi gereken şey de tam olarak budur. Alrosa gibi madencilik firmalarında tüm gelirden ortaklar faydalanır. Bu nedenle bunlar “safi madencilik” firmaları olarak kalır. Başka kıyaslamalar da vardır. Firmalara bir bütün olarak bakana analistler, De Beers’in faaliyet karlarının %20 aralığında iken (çünkü tedarik hattının sonunda gerçekleştirdiği (tüketiciye satış) faaliyetlerinden tonlarca para kaybetmektedir) Alrosa’nın faaliyet karı %38, Rio Tinto firmasınınki %16, Dominion firmasınınki %17 ve Petra firmasınınki %35 civarındadır. Ancak De Beers’in alternatif gelir kaynakları yaratması gerekmektedir. Bu nedenle geri kazanılan pırlantaların ticariden tutun da pırlanta derecelendirme işine, pırlanta markalarının isim hakkını franchising çerçevesinde vermeye, vs. kadar tedarik hattının ortası ve sonundaki faaliyetlere girmektedir. De Beers Başkan Yardımcısı Paul Rowley, bu ayın başında yapmış olduğu bir motivasyon konuşmasında konferanstaki izleyicilere şunları söylemiştir: “Sektör yakında, benzerini bir nesilden daha uzun bir süredir görmediğimiz bir yüksek fırsat döneminden geçecektir. … Gelecekte en fazla faydayı elde etmek için şimdiden gelecekteki gelirlerimizi arttırmak için nasıl yatırımlar yaparız onun yollarını aramamız gerekiyor. Bu nedenle hepinizi işletmeniz, gözden geçirme, stratejik pozisyonunuzu gözden geçirme ve kendi güçlü yönlerinizi, bu fırsat döneminde nasıl sermayeye dönüştürürsünüz onu gözden geçirmeye davet ediyorum.” Kaldı ki bu “yüksek fırsatların” tanımlanması zor görünüyor. Ayrıca “gelecekteki getirilerin garanti edilmesi için yapılacak yatırım” için gerekli olan fonların nereden geleceği hususu da açık değildir. Üreticiler, hiçbir şirketin, gelecekte getirisi olmayacak bir projeye yatırım yapmayacağını bilmelidir. Sektörün daha fazla konsolide edilmesi konusunda konuşmalar var. Bu konuşmalar, on yıllardır yapıla gelmektedir; ancak konsolidasyonu gerçekleştirmenin de bir maliyeti var; zira sektörün toplam öz kaynakları erozyona uğramaktadır. Ticaretten çıkanlar da paralarını yanlarında götürüyorlar. Tedarik hattının mevcut korkutucu zorluklarının doğru cevabı bu değildir. Umalım ki deneyimli tedarik hattı aktörleri, bu zorluklardan çıkışın ve hatta ileriye doğru bir atılım yapmanın bir yolunu bulurlar. #PAULROWLEY #PHILIPPEMELLIER

  • ‘RAMAN GOLD’ SONBAHAR RENKLERİNİ VİTRİNLERİNE TAŞIDI

    Birbirinden renkli taşları, titiz kuyum işçiliği ile sektörümüzde çok özel bir yere sahip olan Raman Gold, yaklaşan Sonbahar mevsimini özel renkleriyle karşılıyor. Rose, kahverengi ve kırmızı pastel renk tonlarıyla Raman Gold'un setleri, bu sonbaharda kuyumcu vitrinlerinde yer almaya hazırlanıyor. Ülkemizde renkli taşlı takımlar dendiğinde ilk akla gelen markalardan biri olan Raman Gold, Eylül ayına özel yeni tasarımlarını vitrinlerine taşıdı. Raman Gold tasarımcıları, yaklaşan Sonbahar mevsimine uygun olarak kahverengi pastel renklere yeni modellerde daha fazla yer ayırdı. Smoke topaz, rubi zircon kullanılan yeni tasarımlar, son dönemin popüler altın rengi olan rose üzerinde hayat buldu. Raman Gold Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Arslan, markalarının yeni tasarımları her ay düzenli olarak müşterilerine sunduğunu, renkli taşlı takılar alanında trendleri takip eden değil oluşturan bir kimliğe sahip olduklarını ifade etti. Son dönemde rose altının yoğun talep gördüğünü belirten Arslan, rose altın ile pastel koyu renkli taşların daha fazla uyum sağladığını sözlerine ekledi. #ramangold #AhmetArslan

  • SESA ÜRETİMİNİN YARISINI İHRAÇ EDİYOR

    Kuyum sektörümüzün hızla büyüyen markalarından biri olan SESA Gold; yurtdışı çalışmalarını artırmaya devam ediyor. Özellikle 2015 yılında ihracat çalışmalarına hız veren marka, şu günlerde üretiminin yarısını ihraç eder bir konuma ulaştı. 2013 yılının başına kadar ihracat çalışmalarına ara veren SESA Gold, son 2 yıldır geçmiş yılların açığını kapatacak atılımlar gerçekleştiriyor. Sürekli gelişen tasarım departmanı, üretimde kendi içinde ihracat ve yurtiçi bölümlerinin birleşmesi, ürün tarzında köklü değişim ile birlikte SESA; ‘Luxurykonsept’ olarak uluslararası arenada en iyi çıkış yapan markalarımızdan biri oldu. SESA Gold Yönetim Kurulu Başkanı Selim Sarışın; son 6 aydır iç piyasada ciddi bir durgunluğun söz konusu olduğunu, seçimler sonrası arzu edilen hareketliliğin oluşmadığını bu bağlamda yaşanan daralmayı ihracat çalışmaları ile aşma yolunu tercih ettiklerini söyledi. Geçen yıl, piyasa da benzeri görülmeyen çok farklı tasarımlara imza attıklarını ve bu hamleleri ile tekrar kendilerine yurtdışı kapısının açıldığını kaydeden Selim Sarışın; “Fark yaratmalıyız düşüncemiz doğrultusunda yaptığımız AR-GE yatırımlarımız, yurtdışından arzu ettiğimiz neticeleri almamıza yol açtı. Bu kadar kısa sürede üretimimizin yarısını ihracat için ayıracağımızı tahmin etmiyorduk. Bir de tamamen özgün kendi stilimizi ortaya cesurca koymamız ayrıca mutlu kılıyor” diye konuştu. #sesa #GoldJewelleryindustry #Luxurykonsept

  • RİVA GOLD YENİ ÜRETİM TESİSİNDE KISA SÜREDE ONLARCA YABANCI MÜŞTERİSİNİ AĞIRLADI

    İstanbul Vizyon Park’ın en üst katına taşınan ve en son teknolojiyle donanan dev üretim merkezinde faaliyetlerine büyük bir şevkle devam eden Riva Gold; yabancı müşterilerinin yaklaşık yarısını yeni tesisinde ağırlama fırsatı elde etti. Çalıştığı firmalara her konuda şeffaf bir yaklaşım sergileyen Riva Gold; üretim aşamasında A’dan Z’ye nasıl titiz bir emek harcadığını tüm detaylarıyla müşterilerine gösteriyor. HollowChain takı grubunun ülkemizdeki en önemli temsilcilerinden biri olan Riva Gold; ihracat çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Ürettiği ürünlerin yarıdan fazlasını ihraç eden ve Türk kuyum işçiliğini başarıyla geniş bir coğrafyada temsil eden Riva Gold; yeni üretim tesisinde son derece konforlu bir ortamda yabancı müşterilerini ağırlıyor. Riva Gold İhracat Müdürü Onur Şahin; yeni tesisi yabancı müşterilerinin özellikle yakından görmelerini arzu ettiklerini, üretimin her aşamasındaki büyük emeği ve yatırımı gören firmaların, çok daha yüksek güven içinde daha büyük planlar için Riva ile işbirliklerini artırmaya gittiklerini söyledi. Yurtdışı arenada, özellikle kayıtdışı firmaların enteresan işçilik fiyatlarıyla haksız rekabet yarattığını, Türk mallarıyla ilgili ucuz algısı oluşturduklarını ve harcanan emeğin karşılığındaki katma değerin tam olarak elde edilememesine yol açtıklarını vurgulayan Onur Şahin; “Bu yüzden bizim de müşterilerimizin ürün fiyatlarıyla ilgili çeşitli tereddütleri oluyor. Tesisimizi ziyaret eden müşterilerimizin bu tereddütleri ortadan kalkıyor. A Plus bir kaliteyi ortaya koymak adına, işimize çok büyük yatırımlar yaptığımızı açıkça gösteriyoruz” diye konuştu. Büyük bir heyecan ile İstanbul Jewelry Show Ekim ayağını beklediklerini kaydeden Şahin; “Yeni tesisimizde ürettiğimiz yeni tasarımları müşterilerimizle paylaşmak için sabırsızlanıyoruz. HollowChain üretim tekniğine bağlı kalarak, daha farklı takı gruplarına da giriş yapacağız. Eylül’deki İtalya Fuarı’nda çok az yeni ürün sergileyecek ve asıl can alıcı tasarımlarımızın ilk tanıtımlarını İstanbul’a bırakacağız” dedi. #rivagold #VisionIstanbulPark

  • ROSE RENKLİ MÜCEVHERLERİN POPÜLERLİĞİ ARTIYOR

    Beyaz altınla adeta özdeşleşen pırlanta, son dönemde rose renkli altın üzerinde cömertçe kullanılıyor. Başta tektaş olmak üzere, birçok fantezi mücevher modelinde özgün çizgilere sahip olan Sina Montür; tüm Dünyada Rose rengin yükselişine kayıtsız kalmıyor. Geçtiğimiz aylarda yenilenen showroomun devasa vitrininde rose mücevher montürlerine geniş yer ayıran Sina Montür; müşterilerine yepyeni tarzlar sunma heyacanında… Uzun yıllar önce pırlanta, sarı altında kullanılmıştı. Bugün %95 beyaz altınla kullanılan pırlanta, eskiden tam tersi oranlardaydı. Şimdi tekrar eskiye dönüş olmasa bile, beyaz altının haricinde özellikle rose renginde yeni mücevher montürleri artık sık sık vitrinlerde boy göstermeye başladı. Ülkemizin yenilikçi markalarından biri olan ve bu yıl kuruluşunun 10’uncu yılını kutlayan Sina Montür; yeni tasarımlarında rose renkli mücevher montürlerine geniş yer ayırmış. Sina Montür Yönetim Kurulu Başkanı Barış Lek; son iki yıldır rose renkli mücevherlerde Dünya çapında bir artış olduğunu, yakın tarihlerdeki İtalya, Hongkong ve İstanbul Jewellery Showlarda markalarının en yeni rose koleksiyonlarını sergileyeceğini söyledi. Rose’un ağırlıkla beyaz altınla birlikte kullanıldığını ve ortaya farklı görünüme sahip mücevherlerin çıktığını kaydeden Barış Lek; “Fuar dönemi diye adlandırılan bu zamanlar için yazın sıkı bir tasarım çalışması yaptık. Rose rengi de çokça kullandık. Değerli tasarımcımız Mustafa Akdoğan önderliğinde yeni koleksiyonumuzu oluşturduk. Bugün itibariyle ‘kaliteli üretim’ anlayışının olmazsa olmaz unsuru özgün tasarım çizgisidir” diye konuştu. Her hafta Sina Montür tasarım ekibinin 15 yeni dizaynı yönetime sunduğunu, bu dizaynlar arasında 5 veya 6 yeni tasarımın üretim hakkı kazandığını kaydeden Lek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yeni tasarımları yaparken öncelikle kuyumcu dostumuzun ürünü müşterisine gururla sunmasını arzu ediyoruz. Son tüketicinin ürün tasarımından beklentisi ile kendi hayal gücümüzü bir arada harmanlıyoruz. Bugün markamız birçok fantezi tarz montürlerde oldukça önemli yeniliklere imza atmıştır. Zaten tektaş ürün grubunda, piyasanın kabul ettiği özel bir konuma sahibiz. Bu saygın pozisyonumuzu korumak için geceli gündüzlü çalışmalarımıza devam ediyoruz. Tektaş ürün grubunda çok geniş bir coğrafyaya ürün sunduğumuz için yılın 12 ayında eşit bir yoğunluk yaşıyoruz. İşimizde, en kaliteli ve en iyi üretimi yapmaya bağımlı bir firmayız.” #sinamontür #BarisLek

  • “İSTANBUL JEWELRY SHOW’UN SEKTÖRÜMÜZE NEFES ALDIRMASINI ARZU EDİYORUZ”

    Ülkemizin önde gelen kuyum üreticilerinin ve değerli maden yatırımcılarının tercihi olan Eren Has Gümüş; yeni açılan Dubai ofisiyle artık ihracatçı firmalarımızı yurtdışında da destekliyor. İstanbul Jewelry Show öncesi, üretici firmaların has taleplerinde artış oluyor. Birçok firma yeni modelini madene döküyor. Yurtiçindeki sisli havanın bir parça dağılması için yurtdışından gelecek talepler bu dönem çok daha büyük önem teşkil ediyor. Son dönemde yükselen dolar ile birlikte altın fiyatlarında da belli oranlarda artış oldu. Özellikle böylesi sisli piyasa koşullarında, sektörümüzün köklü döviz ve değerli maden tedarikçi firması Eren Has Gümüş’ün hizmetleri daha ön plana çıkıyor. Başta İstanbul olmak üzere birçok kuyum üreticisinin taleplerine yanıt veren E.H.G, en ufak çaplı siparişleri dahi olumlu bir şekilde sonuçlandırıyor. E.H.G; piyasa hangi durumda olursa olsun, asla müşterilerine “Ürün yok” demiyor ve sürekli stoklarında her çeşit değerli madeni tedarik ediyor. Ülkemizin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik durumun, yeniden seçim atmosferine girilmesinin, Çin ekonomisindeki yavaşlamanın piyasalarda negatif etki yaptığını belirten EHG Genel Müdürü Hakan Aytaş; “İstanbul Jewelry Show’un böylesi bir ortamda düzenlenecek olması belki de bir şans olacaktır. En azından yurtiçinde yaşanan talep azalmasının, yurtdışından gelecek isteklerle dengelenmesini ümit ediyoruz. Her fuar öncesi olduğu gibi birçok firmamız en yeni modellerini sergilemek için ama az ama çok başta altın olmak üzere değerli maden talebinde bulundu. Şimdiden İJS’nin Ekim ayağının sektörümüz için hayırlı neticelere yol açmasına vesile olmasını diliyoruz” diye konuştu. #ErenHasGümüş #HakanAytaş

  • HİNDİSTAN İHRACAT RAKAMLARI DÜŞÜŞTE

    Yetersiz talepler nedeniyle Hindistan’daki değerli taş ve mücevher ihracatı azalıyor. Global pırlanta ve mücevherat marketini dünya çapındaki ekonomik belirsizlikler etkilemeye devam ediyor. Değerli Taş & Mücevherat İhracatı Geliştirme Konseyi (GJEPC) tarafından yayımlanan verilere göre, 2015 yılı Ağustos ayı değerli taşlar ve mücevherat ihracatı, 2014 yılı ile karşılaştırıldığında, pırlantada yaşanan % 8.43 oranında gerileme, altın ve mücevher ihracatındaki % 19,45 gerilemeyle birlikte toplamda 10.23% düştü. Geçen senenin 2.6 milyar dolarlık ihracatına karşın, 2015 yılında tüm mücevher ve kuyumculuk sektörünün genel ihracatı 2,97 $ milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Benzer şekilde, Ağustos ayında 1.3 milyar dolar olan ithalat, geçen seneyle karşılaştırıldığında %27.71 oranında düşüş gösteriyor ve 1.8 milyar dolar olarak gerçekleşiyor. 2014 yılı Ağustos ayında pırlanta ihracatı 1.92 milyar dolarken, 2015 Ağustos ayında 1.76 milyar dolar seviyelerinde. Hacim bakımından düşüş %2 oranında. Genel karat ihracatı geçen sene 2.9 milyon karatken, bu sene Ağustos ayında 2.84 milyon oldu. Kümülatif bazda Nisan- Ağustos 2015 döneminde genel mücevher ve takı ihracatı% 3.6 oranında düşmüş, 15 Milyar dolar olarak gerçekleşmiştir; Pırlanta ihracatı 9.83% düşüş ile, 8,50 milyar dolar ve kaba elmas ithalatı 25,39% oranında düşüş ile 5,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Altın mücevher ihracatı Ağustos 2015 döneminde 537,50 milyon dolar gerçekleşerek, geçen yılın 667.26 milyon dolar seviyesinden %19.45 oranında düştü. Altın sikke ve madalyon ihracatı geçen yıl 0,51 milyon dolarken, bu yıl Ağustos ayında 0,83 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Gümüş takı ihracatı geçen senenin 234.83 milyon dolarlık ihracatıyla karşılaştırıldığında bu yıl Ağustos 2015 döneminde 234.33 milyon dolar olarak gerçekleşirken sabit bir seyir izlemiştir. Geçen seneki 31.67 milyon dolar ihracatıyla karşılaştırıldığında Renkli taş segmenti toplam ihracatı 2015 Ağustos döneminde 27.75% büyüme ile 40.46 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. #GJEPC

  • İSTANBUL ELMAS VE KIYMETLİ TAŞLAR PİYASASI ÜYELİĞİ SEKTÖRÜ GELECEĞE TAŞIYACAK: GELECEK İSTANBUL ELMA

    Borsa İstanbul bünyesinde faaliyet gösteren İstanbul Elmas ve Kıymetli Taşlar Piyasası, son 1 yılda gösterdiği hızlı gelişimi ve borsa üyeliğinin içerdiği fırsatları kuyumculuk sektörüne anlattı. Borsa İstanbul bünyesinde, 1 Ocak-25 Ağustos 2015 arasında yapılan yapılan TL işlemleri 30 Eylül-31 Aralık 2014 arasında yapılan işlemlere göre yaklaşık 15 kat artarak 17,2 milyon TL’ye yükseldi. Aynı dönemdeki USD işlemleri ise 2 kattan fazla artarak 34,6 milyon USD’ye yükselirken; borsada işlem yapan üye sayısı da 3 kat artışla 442 oldu. Türkiye ekonomisinin en dinamik sektörlerinden biri olan ve ihracatta önemli bir paya sahip olan mücevher sektörü Borsa İstanbul bünyesinde Elmas ve Kıymetli Taşlar Piyasası’nın faaliyete girmesi ile ivme kazandı. Yaklaşık 1 yıl önce gerçekleştirilen mevzuat değişikliği ile Borsa İstanbul üyelerine kendi aralarında vergiden muaf işlem yapma imkanını sağlayan Borsa İstanbul Elmas ve Kıymetli Taşlar Piyasası, bu sürede gösterdiği performans ile sektörün geleceğini aydınlattı. İstanbul TİM Dış Ticaret Kompleksinde gerçekleştirilen toplantıda, Borsa İstanbul’da yapabilecek işlemler ve uygulamalar Mücevher İhracatçıları Birliği üyelerine ve kuyumculuk sektörünün önde gelen firmalarına anlatıldı. Toplantıda meslektaşlarına seslenen Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı Ayhan Güner uzun süredir kuyumculara borsa üyeliğinin avantajlarını anlattıklarını ve bu süre zarfında borsa üyeliği sayesinde başarılı çalışmalara imza atan firmaları görmekten mutluluk duyduklarını söyledi. Borsa İstanbul Genel Müdür Yardımcısı Çetin Ali Dönmez Elmas kuyumculuk sektörünün Borsa İstanbul üyeliğini sevdiğini ve sektörün kurumsallaşmasına büyük katkısın olacağını belirtirken; Kıymetli Madenler ve Kıymetli Taşlar Piyasası Müdürü Oğuzhan Aloğlu da uygulamaların detayları hakkında bilgi verdi ve sektör temsilcilerinin sorularını yanıtladı. Mücevher İhracatçıları Birliği (MİB) Başkanı Ayhan Güner, Türkiye'de kuyumculuk sektörünün uzun yıllar verdiği mücadeleyi anlatarak şunları söyledi: "Hükümetimiz bize küresel anlamda rekabet etme şansı tanıdı. Bu uygulama sayesinde iç piyasaya üretim yapmayıp ihracata dönük çalışan üreticiler, küresel rakiplerine karşı eşit konuma gelerek avantaj elde ettiler. Biz de ülke ekonomisine katkımızı arttırmak; istihdam, ihracat ve vergi anlamında sektörümüzü Türkiye'nin en değerli ve verimli sektörlerinden biri haline getirmek için çalışıyoruz. Türkiye’de ihracatını sürekli arttıran tek sektör olarak bu konuda başarılı olduğumuzu söylemeliyim. Borsa İstanbul Elmas ve Kıymetli taşlar Piyasası’nda işlemlerin başlamasının üzerinden geçen 1 yıl zarfında yapılan işlem miktarının 170 milyon TL’yi aşması sektörün bu anlamda gerçekten istekli olduğunu gösteriyor ve bizlere umut veriyor. Bu anlamda gerçekten çok değerli ve cesur bir adım atan hükümetimize teşekkür ederek, (Bunun karşılığını Türkiye Ekonomisi istihdam, üretim, ihracat olarak alacak) demiştik; dediğimiz gibi yaptık ve bu sürede mücevher ihracatını ciddi oranlarda arttırdık. Arttırmaya da devam ediyoruz. Dünyanın her köşesine gidiyoruz. Daha yeni Malezya’dan güzel haberlerle döndük." İsrail, Belçika ve Dubai elmas borsalarının yıllık işlem hacmi 100 milyar doların üzerinde olduğunu belirten Güner, ulaşımı, erişimi ve ticareti çok daha kolay ve güvenli olan Türkiye’nin bu büyüyen pazardan pay aldığı payı da günden güne arttıracağını söyledi. 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun çıkmasıyla birlikte yeni bir döneme girildiğini söyleyen Borsa İstanbul Genel Müdür Yardımcısı Çetin Ali Dönmez, 4 Nisan 2013 tarihinde Borsa İstanbul esas sözleşmesinin tescil ve ilamıyla İMKB ve İstanbul Altın Borsası’nın birleştirilerek, Borsa İstanbul A.Ş. adı altında yeni bir kuruluş meydana getirildiğini hatırlattı. Son 1 yılda kuyumculuk sektörü temsilcilerinin büyük bir ilgi göstererek Borsa İstanbul’a üye olduğunu söyleyen Dönmez; sektöre küresel rekabette avantaj sağlamak için yapılması gereken her şeyi yaptıklarını ve yapmaya devam edeceklerini belirterek şunları söyledi: "Bilindiği üzere, 32 sayılı karar kapsamındaki tüm değerli taşlar artık Borsamız üyeleri arasındaki işlemlere konu olması halinde KDV istisnasından yararlanacak. Kıymetli taşların vergilendirilmesi ile ilgili olarak yapılan düzenleme, ülkemizde taş ve mücevher ticaretinin daha da geliştirmesi, yurtiçi satışların ve ihracatın canlanması ve sektörel istihdamın arttırılmasına sağlayacağı katkı açısından son derece önemlidir. Bunu geçtiğimiz 1 yıllık süre zarfında müşahade ettik; bu sonuçta emeği geçen herkese tekrar teşekkür ediyoruz. Türkiye ekonomisinin gelişmesinde nitelikli finansman gereksinimine dikkat çeken Dönmez, “Son bir yılda Borsa İstanbul’da yapılan değerli taş işlemleri 51 milyon USD ve 18,3 milyon TL oldu. Borsa İstanbul’da işlem yapmak üzere üyelik başvurusunda bulunan firma sayısı da 3 kat artarak 1 yılda 442’ye yükseldi.” dedi. Bu verilerin ışığında, ekonominin gelişmesinde finansmanın önemini vurgulayan Dönmez, “İstanbul giderek çok önemli bir finans merkezi olarak ağırlığını arttırıyor. Dünyanın büyük finans merkezlerine gittiğinizde her türlü para, sermaye piyasası ve finansman aracının kullanılabildiğini görürsünüz. İşadamlarına ticaretlerini kolaylaştıracak her türlü enstrümanı vermemiz gerekiyor. Biz de bunu yapıyoruz” dedi. #BorsaIstanbul

  • ROMANSON BAŞTAN SONA YENİLENEN KİMLİĞİ İLE KARPA ÇATISI ALTINDA

    Ülkemizin köklü saat distribütörlerinden biri olan Karpa Saat; yakın zaman önce Dünyaca ünlü Romanson saatlerini kendi grup bünyesine kattı. Baştan sona iç aksamı yenilenen, yeni tasarımlarıyla üst segment saat grubuna dahil olan yeni Romanson; Karpa ile ülke genelinde kendine sağlam bir yer edinmek istiyor. Son tüketici tarafından ülkemizde yakından tanınan Romanson; yeni kimliği ile yüksek kaliteyi hedefleyenlerin radarına girecek… Yaklaşık 4 aydır Karpa Saat grubuna dahil olan Romanson; yenilenen içeriği ve çizgileriyle çok daha geniş bir kitlenin tercihi olmayı hedefliyor. Yıllardır Casıo, Dunlop, Quark gibi önemli saat markalarını ülkemizdeki saatseverlere sunan Karpa; Romanson ile üst segment saat grubuna da giriş yapmış oldu. Karpa Saat Genel Müdür Yardımcısı Enez Bulut; bünyelerinde bulunan Romanson’un bildiğimiz Romanson’dan çok daha farklı olduğunu, %90 İsviçre %10 Japon saat motoru kullanan, iç aksamları A’dan Z’ye değişen ve özgün tasarımlarıyla kendi çizgisini daha net ortaya koyan yeni Romanson ile büyük hedeflere odaklandıklarını söyledi. Yenilenen Romanson’un300 TL ile 5000 TL arasında bir fiyat skalasına sahip olduğunu, özellikle yeni evlenen çiftlerde erkeğe saat hediye edilme alışkanlığının arttığı bu dönemde Romanson’un ön plana çıkabileceğini kaydeden Enez Bulut; “Biz Romanson ile kuyumcularda daha fazla yer almak istiyoruz. Fiyat ve fayda denklemi içinde Romanson, damat adaylarına sunulacak mükemmel bir hediye alternatifi olarak dikkat çekecektir” dedi. Geniş bir model seçeneği ile piyasaya sunulan yeni Romanson’un her yıl 20-25 yeni model ile genişleyeceğini, bazı tasarımlarının çok uzun yıllar vitrinlerde yer alabileceğini belirten Bulut; Romanson’un şu an itibariyle erkek saat kullanıcısına daha fazla seçenek sunduğunu, yakın zaman içinde geçmişte olduğu gibi Romanson markasını ön plana çıkaracak PR ve tanıtım faaliyetlerine start vereceklerini ifade etti. Fiyat olarak bir tık kalite olarak ise 3 kat yukarı çıkan Romanson’un kısa sürede kuyumcuların vitrinlerinde yer almaya başladığını sözlerine ekleyen Bulut; kendileriyle iletişime geçecek olan kuyumculara gereken desteği sağlayacaklarını, Romanson’un satışından kuyumcuların %50 kar elde edeceğini dile getirdi. #KarpeWatch #EnezBulut

  • SEKTÖR SEZONA ARTIŞ TRENDİNDE GİRİYOR

    Mücevher İhracatçıları Birliği verilerine göre mücevher sektörü Ağustos ayında yüzde 133,84 ile 2015 yılının miktar bazındaki en yüksek ikinci ihracatına imza atarken değer bazında artış yüzde 25 oldu. Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Libya, İsrail ve Hong Kong pazarlarındaki artışın da etkisiyle mücevher ihracatı yüzde 25,62 oranında yükselerek 246 milyon 728 bin 891 Dolar oldu. Mücevher İhracatçıları Birliği tarafından açıklanan Ağustos ayı verilerine göre 2014 Ağustos ayında 210 bin 633 kilo ürün ihraç eden sektör 2015 Temmuz ayında yüzde 133,89 ile yılın en yüksek 2. Artış oranını yakalayarak 492 bin 652 kilo ihracata imza attı. Ocak-Ağustos 2015 dönemine ait 8 aylık ihracat sonuçlarını da açıklayan Mücevher İhracatçıları Birliği verilerine göre bu dönemde 2014 yılına göre miktar bazında yüzde 21,47 artış ile 1 milyon 945 bin 277 kg olan ihracat 2 milyon 362 bin 886 kg’a yükseldi. 2014 yılı Ocak-Ağustos döneminde 1 milyar 464 milyon 728 bin 591 Dolar olan mücevher ihracatı 2015 yılı aynı döneminde yüzde 23,98 artış göstererek 1 milyar 816 milyon 27 bin 941 Dolar olarak gerçekleşti. Türkiye’nin hem içinde bulunduğu coğrafya hem de küresel dalgalanmalardan etkilendiğini belirten Güner, özellikle yaz aylarında daha düşük ayarlı takıların ihraç edildiğine dikkat çekti. Geçtiğimiz aylarda Almanya pazarının ciddi oranda gerilediğini anımsatan Güner, Rusya ve Almanya gibi iki değerli pazarı geri kazanmaya çalıştıklarını söyledi. Ağustos ayı verilerine göre Almanya pazarında yukarı hareketin başladığını gözlemlediklerine dikkat çeken Güner, Hong Kong ve İsrail pazarlarındaki yukarı hareketi de memnuniyetle izlediklerini belirtti. Mücevher ihracatçılarının dünyanın her köşesiyle ihracat yaparak başarılı bir risk yönetimi yaptığını belirten Güner; “Tüm elmasları aynı sepete koymamaya çalışıyoruz. Söylemek gerekir ki bu gelişme kendiliğinden omuyor. Hem üyelerimiz hem de profesyonel kadrolarımız ile yaz aylarını da çalışarak geçirdik. Mücevher ihracatçıları Ağustos böceği ile karınca hikayesindeki karınca misali çalışıyorlar. Bu mesai sayesinde sezona yükselen bir ihracat ivmesiyle girdik. Bunun avantajını değerlendirerek daha da başarılı sonuçlar almayı hedefliyoruz.” dedi. 2015 Ocak-Ağustos dönemindeki ihracat ile Ağustos ayı ihracatını karşılaştırdığımız zaman karşımıza istikrarlı bir tablo çıktığını belirten Güner, Ağustos ayında ilk 10 içine katılan Lübnan pazarının da gelişerek dönemsel bir performans yakalamasını umduğunu belirtti. Güner, ilk 10’da yer almasalar da Azerbaycan, İtalya, Rusya gibi ülkeler ile son dönemde gelişme gösteren Singapur pazarlarının da umut verdiğini söyledi. İhracatta aslan payın altından mamul takılarda Ocak Ağustos dönemine ait 8 aylık ihracat verilerini açıklayan Mücevher İhracatçıları Birliği rakamlarına göre ihracatın aslan payı altından mamul takılarda. Bu dönemde toplamda 1 milyar 816 milyon 27 bin 941 Dolarlık ihracat yapılırken bunun 1 milyar 676 milyon 906 bin 537,89 Doları Altından mamul mücevherci ve kuyumcu eşyası oldu. #ayhangüner

bottom of page